Tekrar gözden geçirilen tahminler, 2100'e gelindiğinde düşündüğümüzden daha kalabalık bir dünyada yaşayabileceğimizi söylüyor.
Geçtiğimiz Perşembe Science dergisinde yayımlanan bir makale, dünya nüfusunun 2050’de 9,6 milyara, 2100’de de 10,9 milyara çıkacağını öngörüyor. Dünya nüfusunun önceki tahminlerin aksine 2100’den sonra da artacağı tahminini yürüten makale, “olasılıksal” istatistik yöntemleri kullanarak bu tahmin etrafında ilk kez bir olasılık aralığı oluşturuyor. Makaleye imza atanlar, 2100’deki insan sayısının 9,6 ila 12,3 milyar arasında seyretme olasılığının yüzde 80 olduğu sonucunu çıkarıyor. BM Nüfus Bölümü başkanı John Wilmoth, bu araştırmanın olasılıkların çok daha mantıklı bir analizini içerdiğini, fakat iki milyarlık bir yanılma payı olabileceğini söylüyor.
Fakat herkes aynı fikirde değil. Wolfgang Lutz ve Viyana'daki Uluslararası Uygulamalı Sistemler Analiz Enstitüsü’nden (IIASA) meslektaşları, Global Environmental Change’de yayımlanan bir makalede ve yeni çıkacak bir kitapta nüfusun 2075’te 9,4 milyarla en üst düzeye ulaşacağını ve 2100’de 9 milyarın hemen altına düşeceğini savunuyor. BM ekibine göreyse bu iyimser senaryonun gerçekleşmesi ihtimali en fazla yüzde 5.
Hindu hacılar, dünyanın en kalabalık ülkesi olması öngörülen Hindistan’ın Allahabad kentinde, Ganj nehrinde yıkanıyor. |
Her iki bilim insanı grubu da Hindistan’ın dünyanın en kalabalık ülkesi durumuna geleceği ve nüfusunun 2070 civarında doruk noktasına ulaşarak 2100’de 1,5 ya da 1,6 milyara düşeceği konusunda hemfikir. En büyük görüş ayrılığıysa, Çin’de yaşanacak nüfus azalışıyla Afrika’da Sahra’nın güney kesiminde yaşanacak nüfus patlaması konusunda yaptıkları tahminlerde kendini gösteriyor. Sahra-altı Afrika dünyada en büyük nüfus artışının meydana geleceği yer. BM, bu bölgedeki nüfusun dörde katlanarak, bir milyar civarından dört milyar civarına çıkabileceğini öne sürüyor. “Bunlar kesin şeyler değil,” diyor Wilmoth. “Bunlar şimdiki eğilimlerin devam etmesi durumunda olacaklara dair bir öngörü. Hâlâ müdahale etme olanağı var.”
Değişen Fikirler
On yıl kadar önce BM nüfus bilimcileri daha iyimserdi. O tarihte BM Nüfus Bölümü başkanlığını yapan Hania Zlotnik, “o zamanki anlayış, 'nüfus problemi aslen sona erdi çünkü doğurganlık kendiliğinden düşüyor,' şeklindeydi. Bunun yanlış olduğunu şimdi anlıyoruz,” şeklinde konuşuyor.
Bir ülkenin toplam doğurganlığı —ortalama bir kadının hayatı boyunca doğurduğu çocuk sayısı— gelişmekte olan ülkelerde yaşanması beklenen “demografik geçişte” önemli bir değişken durumunda. Geçiş sürecinin başlangıcında, ölüm oranlarının yüksek, ortalama ömür süresinin düşük oluşu yüksek doğum oranlarıyla dengeleniyor. İçlerinden bazılarının öleceğini bilen kadınlar çok çocuk doğuruyor. Modern tarıma, hijyen koşullarına ve ilaca kavuşan ülkelerde, başta çocuklar arasında olmak üzere ölüm oranı büyük bir hızla düşebiliyor. Ancak çiftlerin yeni gerçekliğe alışması ve daha az sayıda çocuk sahibi olması en az bir kuşak alıyor. Bu aralıkta nüfus patlaması meydana geliyor. Bu patlamanın boyutu ise doğurganlıktaki düşüşün ne kadar zaman alacağına bağlı oluyor.
Batılı ülkeler bu geçişi yaşadıklarında, hem ölüm hem de doğurganlık oranlarının düşmesi bir yüzyılı dahi aşmıştı. 1960’ların başlarında Asya ve Latin Amerika’da yaşanan geçişse nüfus bilimcileri şok eden bir hızda gerçekleşmişti. “Tam bir sürprizdi,” diyor Fransız Demografik Araştırmalar Ulusal Enstitüsü INED’den Gilles Pison. Çin ve Brezilya gibi ülkelerde doğurganlık oranının altı civarından iki civarına düşmesi sadece otuz-kırk yıl aldı. İki çocuk, bir çiftin kendisini ikame etmesi ve bir ülkenin bütün olarak istikrarlı bir nüfusa sahip olması için gereken çocuk sayısını temsil ediyor. Pison, Asya ve Latin Amerika’da yaşananların, nüfus bilimcileri Afrika’da da benzer hızda bir değişim beklentisi içine soktuğunu belirtiyor. Şimdi yine bir sürprizle karşı karşıyalar ama bu seferki o kadar da büyük değil.
Son on-yirmi yılda, kimi Sahra-altı Afrika ülkelerindeki doğurganlık oranının diğer kıtalardakinden çok daha yavaş azaldığı kesinlik kazandı. Afrika’daki istatistiklerin yetersizliği nedeniyle bu durumun anlaşılması zaman aldı. Yeni verilerin ardından, araştırmacılar sadece geleceğe yönelik tahminlerini değil yakın geçmişteki tahminlerini de yeniden değerlendiriyorlar. Örneğin BM nüfus bilimcileri, 2010 ile 2012 yılları arasında Afrikalı kadınların doğurduğu çocuk sayısına dair tahminlerini kadın başına çeyrek çocuk artırdılar. Nüfus, bileşik faizli banka hesabı gibi katlanıyor. Science makalesinde yer verilen BM öngörülerine göre, bugün kadın başına çeyrek çocuk fazlası 2100 yılında 600 milyon daha fazla Afrikalı anlamına geliyor.
Nijerya’nın önemi büyük. Afrika’nın bu en kalabalık ülkesinin 174 milyonluk nüfusu, 2100’e gelindiğinde beş misli artarak 900 milyonu aşacak. BM’ye göre, bu yüzyılda dünya nüfusuna katılan her beş kişiden biri Nijeryalı olacak. “Sanırım herkes bu büyüklükte bir toprakta bu kadar çok insan olması gerçeğiyle yüzleşme sorunu yaşıyor,” diyor Wilmoth. “Hayal etmesi zor. İnsanlar kavramakta zorlanıyor.”
Ancak hem IIASA hem de BM, 2050’den önce 9 milyar eşiğini aşacağımız konusunda hemfikir. Ve bu kadar insanı doyurmanın bir yolunu bulmak zorundayız.
Yol Ayrımı 2100 konusunda kim haklı? “Yüz yıl içinde anlayacağız,” diyor Gilles Pison. INED web sitesine de yüklenen dâhiyane bir simülatör geliştiren Pison, tanrı gibi bir nüfus bilimci haline gelmenize olanak veriyor. Tek tek her ülke ve dünyanın bütünü için kendi nüfus gidişatı seçiminizi yapıyor, doğurganlık ve ölüm oranlarını istediğiniz gibi azaltıp yükseltebiliyorsunuz.
BM’den Zlotnik, kadınların eğitilmesinin önemine inanıyor ama bunun bizi BM’nin nüfus tahmininden uzaklaştıracağına inanan Lutz’un görüşünü sorguluyor. “Hiç kimse neler olacağını bilmiyor, ne o, ne de biz,” diyor Zlotnik. “Farklı bir gelecek istiyorsak şimdiyi değiştirmemiz lazım.” Eğitimin ağır yol aldığını söylüyor. Hem Afrika’da hem de dünyanın başka yerlerinde hükümetlerin yapması gereken şeyin, doğum kontrolünü şimdi yaygınlaştırmak olduğunu söylüyor.
“Buradaki en önemli mesaj, hükümetlerin nüfus değişimlerinin gerçekliklerine cevap vermesi gerektiği,” diyor Zlotnik’in BM’deki halefi Wilmoth. “Kişisel düzeyde, kadınların aile planlaması erişimine ve eğitime ihtiyacı var. Bu araştırma, bunların her ikisinin üstünde durulmasının ne kadar önemli olduğunu hatırlatıyor bize.”
Kaynak: Nat Geo / Robert Kunzig / Photos: Robin Hammond, Stefano de Luigi, Marcus Bleasdale
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder