1953'ten sonraki 50 yıllık dönemde yapılan tırmanma denemelerindeki başarı oranının altıda bir kadar düşük bir oranda olması Everest'in acımasızlığı ve henüz yeni gelişmekte olan insan sağlığı dalındaki bilim kategorisiydi. O dönemde hipotermi ve yüksek irtifa hastalıklarına getirilebilen çözümler de oldukça kısıtlıydı. Bu ve bunun gibi çeşitli sebeplerden dolayı onyıllardır Everest'e çıkıp geri dönemeyen bir çok dağcı oldu.
Son yıllarda bilimin gelişmesi, coğrafyanın daha iyi tanınması ve bölgeyi çok iyi bilen rehberlerin çoğalması sayesinde Everest'e tırmanan dağcıların başarı oranı bir hayli yükseldi. Bunlardan bir tanesi de Everest'e tırmanan ilk Türk olan Ali Nasuh Mahruki'ydi. 1995 yılında tırmanışı tamamlayan Mahruki, 1996'da son tırmanışıyla Yedi Zirveleri tamamlayan ilk Türk olma ünvanını da aldı.
Tunç Fındık |
2001 yılına gelindiğinde ise yeni bir Türk dağcı, Everest'e tırmanma girişiminde bulundu ve başarılı oldu. Tunç Fındık, Everest'e tırmanan ikinci Türk oldu. Aynı zamanda 2007 yılındaki tekrar ve farklı rotadan tırmanmasıyla da farklı bir ünvan daha almış oldu.
Tunç Fındık'ın günlüğünde yazanlar ise Everest'e tırmanma tecrübesinin nasıl bir duygu olduğunu adım adım, saat saat vurgular nitelikte. Bir dağcının neler yaşadığı, nasıl zorluklar çektiği, mutluluk gözyaşları ve ölümü ensesinde hissetmeyi anlatan bu günlükte Tunç Fındık'ın kendi kaleminden Everest'e tırmanışın öyküsünü okuyabilirsiniz. Günlük, Tunç Fındık'ın kendi sitesi tuncfindik.com'da bulunan "Everest (8850m) Nepal - Himalaya 2001" isimli yazıdan, sadece bir kısmı alıntılanmıştır.
"Artık tüm dünya bozbulanık görülüyor, gece bitti bitecek. Himalaya dağlarının çok ötesinde, belki de yüz kilometre uzakta müthiş yüksek, gri kümülonimbüs bulutları kule gibi onbinlerce metreye yükseliyorlar, soluk dağ sabahında şimşekler hala çakıyor.. Sert bir rüzgar başladı, hem de hiç kesintisiz esiyor. Umarım hava bir anda bozmaz.
Everest Tırmanışı |
Dikliğinden dolayı insana güven vermeyen ve altındaki Kangshung yüzüne anlatılması güç bir boşlukla düşen çürük sarı kayalıkların üzerinden sarsakça tırmanıyoruz. İp hattında tek emniyetim olan cumarımı ilerletiyorum ama pek ağırlık vermemeye çalışıyorum, çünkü hemen hepsi de yıllardır burada bu eski iplerin ve eminim ki çürükler. Kayaların sağında derin karlı gözüken geniş kar alanı tam bir çığ alanı.. Çığ tehlikesi, çürük kayalar, şirret gibi esip insanı sarsan bir rüzgar, ne hoş bir sabah! Saat 04.30 gibi olmalı ki, gün artık tamamen doğdu ve kıpkızıl güneşin topu, Çin işgali altındaki Tibet yaylaları üzerinden bizi selamlıyor.
Oksijen maskesi takmama karşın, tırmanışın yorucu olmaya başladığını hissediyorum. Her adımda beş altı kez nefesleniyorum, boğazım oksijen maskesinden kaynaklı kuru havadan dağlandığı için bazen deli gibi öksürüyorum, ne de olsa maske dışardaki soğuk havayı tüpteki basınçlı oksijenle karıştırarak veriyor.. Yükseklik 8700 metre üzeri olmalı.. Keskin ve dik, sert karlı bir sırt üzerinden çıkıyorum, burada sabit hat ve emniyet filan da yok. Güvenli gitmek için kazmamı buza çekmiş kara her seferinde sertçe saplamak, kendimi emniyete almak zorunda kalıyorum, bu da çok çaba harcatıyor. ..."
Günlük son derece uzun olduğu için yalnızca bir kısmını yayınladık, geri kalanı için "buraya" tıklayıp okumaya devam edebilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder